21 Ocak 2010 Perşembe

Teleta'biz' olalım.

Hadi sarılalım ve hepimiz bir bütün olalım. Mı? Bu lafa ancak eşekler güler, onlar da bir taraflarıyla.
Boşu boşuna verilen bir çaba, insanları tutkularından, duygularından, örümcek ağlarından temizlemek adına yapılanlar. Bırakalım onlar da mutlu yaşasınlar. Bırakalım onlar da düşünmeden, rahatça yaşaabilsinler ki biliyorsunuz, insan düşündüğü derecede mutsuzdur. Bırakalım onların tek derdi geceyi geçirecek bir et, alışverişte daha fazla kıyafet almasını sağlayacak bir domuz olsun. Neden takıyoruz ki, neden sorguluyoruz ki yaşamı falan. Görüyorsunuz, s.ke s.ke yaşıyoruz işte. Öyle bağırıp çağırıp vızvızlanmak falan hikaye. Şımarık küçük bir çocuktan farkımız yok. İstediği verilmemiş, oysa ki hep istediğini alabileceğine inandırılmış.

Diye mi düşünmeliyiz?
Bilemiyorum. Boşa kürek çektiğimiz bir gerçek fakat belki de ıssız bir ada bularak, orada kalmış hayatları kurtarabiliriz. Ya da istediğini elde edemeyen Hemingway'in İhtiyar Balıkçı'sı gibi, elimizde bir tek kılçık ile sahilimize dönebiliriz. Hani yaşamak falan, bazı sözler vardır. Anı yaşa, düzenli yaşa, işte ne bileyim padişahım çok yaşa falan. Hepsi de yaşamak üzerine kurulu, farklı isimlerde de olsa. Mesela padişahım çok yaşa lafı çok güzel. Onu demese kendisi de yaşayamayacak. Çıkar ilişkisine dayalı sevginin en güzel örneği. Böyle insanların tez kellesi gide! Asdf. Tamam.
Neyse, bir şeyler zırvalıyordum aslında, hani kafam da pek iyi değil. Zaman kavramının saçmalığından burada bahsettim mi bilmiyorum ama, kendi zamansızlığımı yarattım diyebilirim. Hoş bir gün patlar bu bana. Belki yarındır o gün, belki yarından da yakın. Birazdan zıbarır yatarım. Sonra kalkarım. Sonra yemek yerim. Sonra su içerim. Sonra lavaboya girerim. Sonra çıkarım. Sonra yatarım. Sonra kalkarım. Sonra yemek yerim. Sonra su içerim. Sonra lavaboya girerim. Sonra çıkarım. Sonra yatarım...
Hayat felsefemiz bu olmalı herhalde. En büyük derdimiz ise, yatacak bir yatak, yiyecek bir yemek ve sıçacak bir delik.
Nefret ediyorum kendimden, bu kadar nefret beslediğim için ve bu yazı blogun en kanlı yazısı olacaktı ki, yine kendime sakladım kendi düşüncelerimi. Belki ölürsem falan, çöpe atılan kağıtlar rüzgarlar yüzünden uçuşup evinizin camınıza yapışırsa o zaman görebilirsiniz onları. Yani zor.
N'aber?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder