13 Ocak 2010 Çarşamba

Kibrit Çöpü.

Aşk kibrit çöpüne benzemekte bence. Elinizi yakmaya, canınızı acıtmaya başladığı an kurtulmalısınız ondan. Ya da tüm sevginizle acısına rağmen dayanmalısınız. Diyeceksiniz ki elbette her kibrit çöpü sönmeye mahkumdur. Ben de diyeceğim ki, insan istemedikçe hiçbir eylem gerçekleşmez. Siz orada yanan alevi gördüğünüz sürece, nasıl sönebilir ki bir kibrit çöpü? Hem böylesi daha acısız, her ne kadar acı çeksenizde. Somutluğa erişememe acısıdır bu, soyutluk içinde yaşamanın acısı. Evet. Böyle bir şey sanırım. Bile bile elinizi yakmak.
Yaşam da kibrit çöpüne benzer. Sönmesini beklemeden bırakmalısınız onu. Yaşamın farklı bir özelliği vardır, aşktan. Siz onu hayalinizde yaşayabilirsiniz belki de yaşamak budur fakat bu yaşamak değildir. Bu yaşamaya olan sevgidir. Abartırsam yaşama olan aşktır. Ve yine hayalini kurduğumuz bir aşktır. Bu hiçbir şekilde acıtmaz. Varlığı da yokluğu da farketmez. Gereksizdir bir bakıma. Çünkü bilirsiniz ki, herkes bir şekilde yaşamak zorundadır. İki rahat nefes için, bedene saplanan milyar tane iğne gibidir yaşam. Ama biz bunu bile bile yaşıyoruz ve aslında biz, hepimiz aksini inkar ettiğimiz birer mazoşistiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder