5 Mart 2010 Cuma

Boş bir yürüyüşteyim. Etraf zifiri karanlık. Oysa ki benim karanlığa alışmış gözlerim için bu hiçbir şey. Ama öyle değil. Gözlerime inanamayan ben, el yordamı ile önümü bulmaya çalışıyorum. Elime çarpan bir diken ya da bir duvar. Elimin hissettiği yalnızca engellenmişlik hissi veya acı. Gülümsüyorum; bu kadarla mı yetiniyorsun diyorum ve yürümeye devam ediyorum. Savaşmadan pes etmiyorum. Kendime şaşırıyorum fakat bu savaştaki yalnızlığım karşısında kendime üzülüyorum. Sesleniyorum; sen, beni hissediyor musun diye. Çünkü biliyorum ki, hissettiği anda koşup yanıma gelecek ve bana yardımcı olacak. Gözlerime güvenmem gerektiğini bana yeniden söyleyecek, beni bana inanmamı sağlayacak. Kalbini aç; evime geliyorum diyeceğim. O beni bu inançsızlığım ile kabul edecek. Zaman geçecek üstünden. O yanımda. Fakat yeri gelecek tartışmalar olacak; yeri gelecek kopukluklar olacak. Yorgun bir tebessümle ağzımdan fırlayacak tek şey ise şu olacak o anların hepsi bittiğinde; kasırgalar, fırtınalar, sağanaklar dindiğinde. Together we stand, divided we fall.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder