4 Aralık 2009 Cuma

Bir son.

Her şey 15 yaşında bulunmam gerçeği ile başladı. Ailemin bana anlattığı mükemmelliyet benim görmeyen gözlerimi iyice kör etti, zaten amaçsız olan her çocuk gibi amaçsız bir işe ve garanti bir işe girmenin çaresizliğinde bulundum. Yıllar geçti üzerinden. Amaç olmadan yaşanılan bir yaşam, yaşam kavramını oluşturmaya yeterli midir diye? düşünmeye başladım. Düşündüm, epeyce de geçti üzerinden. Devam etti düşünceler, boğulmaya başladım, amaçsız olmak boğuyordu beni, bana gösterilen yolun yanlış olduğunu farkediyordum, yapamayacağımı biliyordum, dehlizlerde kaybolmak istemiyordum, boğuluyordum, mutsuzdum, çevreme mutsuzluk yayıyordum, mutsuz olmanın verdiği asosyalliğim boğuyordu beni, gittikçe içime kapanıyordum, her şeyden tiksinmeye başlamıştım, bir çıkar yolu bulamıyordum. Ve ben 15 yaşındayken sadece burasını kazanmamıştım. Öyle çalışkan bir yapım yoktur, çalışmazdım, hâlâ da çalışmam. Buna rağmen oturduğum şehrin en iyi Anadolu Liseleri'ne yeten puanım vardı, ailem bana demişti; istiyor musun istemiyor musun diye? Biraz ailenizi seviyorsanız, onların mutluluk gözyaşları için her şeyinizi verebilirsiniz. Ve onunla mutlu olursunuz. Ama mutlu olamıyorsanız, gittikçe aileniz de mutsuz olur ve o zaman bulunduğun yerde kalmanın bir anlamı yoktur. Mantıksızlığın mantık olarak kabul edildiği yeri benim mantığım kabul etmiyordu. Her silahı elime alışımda, her emre uyduğumda gittikçe nefret ediyordum. Psikolojim bozuldu, günler geçti ve kendimden de nefret etmeye başladım. Neden sorguluyorum ki diye, keşke gerizekalının teki olsaydım da çevremde olup bitenlere kayıtsız kalabilseydim. Ölüm döşeğinde çırpınan ve ne yapacağını bilemeyen bir gence, onu hayatta kaldırabileceği ihtimali olan en ufak bir şey söylerseniz ve bu genç de yaşamak istiyorsa, onu hemen kabullenir. Ben de buna uydum. Ailemin haberi olmadan başvuru yaptım, tazminatı üslendim, sonra ailemin haberi oldu, bir orta yol bulundu ve eve geldiğim şu anda da internetimin kabloları her bir yerde olsa da taktım ve onların ulaşamayacağı bu yere bunları yazıyorum. Evden kovulmayı beklerken, daha çok saygı duydular. Ve bu bana daha da ağır geldi. İşte ben buydum. Oradaki elemanlara göre. 'iki filozof okuyan ayrılıyor. HaHaHa.' Küçük beyinlerin küçük düşünceleri umrumda değil aslında. Her neyse. Ben Oktay. Askeri liseden ayrılmış, çevresinde gözden düşmüş, 60 küsür milyar borcu üstlenmeyi göze alan bir genç. Ama şu benim için yeterli. Ne olmamam gerektiğini biliyorsam, ne olacağımı tahmin etmek daha kolay. Berber bir adam işinde mutsuz ise, berber olmamak için ne yaptın diye sorarım ona. Her şeyi denedim diyorsa, ben salağın tekiyim. Ya da öyle değil. Ben de olmam gereken yerde olmak için, olmamam gereken her şeyi olmamak adına bu yükleri omuzluyorum. Zaten batmıştım. Belki çıkarım. En azından tahta misali.

1 yorum: